22 Mayıs 2018 Salı

Itır kokusuyla hoş olmak!.., "İsmail GÜNER" Öyküler...

Itır kokusuyla hoş olmak!
İsmail GÜNER, 
Öyküler...

Dün, birkaç görüşme yaptıktan sonra biraz da kitap okudum. Gözüm saate ilişince fark ettim; gece yeni güne devrilmiş. Günlük görüşmelerimden mi yoksa okuduğum kitabın bende bıraktığı duyguların mı bilmem ama üzerime çöken hüznün etkisiyle gözüme uyku girmiyordu bir türlü. Oysa sabah saat sekizde randevum vardı. –yirmi iki yıllık aile doktorum emekliye ayrıldığı için kendisinin yerine gelen yeni aile doktorumla tanışacaktım.- Sonra dalıp gitmişim. Akşamdan kurduğum telefonumun alarm sesiyle uyandım. Üstümü çarçabuk giyinip yola koyuldum. Her sabah evrene ettiğim şükür niyetlerimi sıralamak için zaman kalmamıştı. Tren garına varana dek yolda sesli sessiz bir kısım şükür niyetimi peş peşe sıralayarak yürüdüm. Yürürken yoldan gelip geçenler garip garip bana bakıyordular.

Chur’da trenden inip doğruca doktorun yazıhanesine gittim. Kapı önünde durup zile bastım. Kadın asistan karşıladı beni. “Günaydın Bay Güner, oturun lütfen,” dedi. “Bay Bonano birazdan burda olur. Sigorta kartınızı alayım. Siz de şu yeni kayıt formunu doldurun lütfen…”

Ben kayıt formunu doldururken içeriye genç biri girdi. Doktormuş meğer. Eski dosyamı asistanından isteyerek beni ofisine davet etti. İlkin yeni göreve başladığı için kendisini tebrik ettim. Daha sonra bazı konular üzerinde sohbet etmeye başladık. Sohbetimiz evde yaptığım meditasyon teknikleri üzerinden başladıysa da genelde sağlık üzerineydi.

“Bay Bonano,” diye söze başladım. “Geçenlerde kendime yeni bir aile doktoru seçmek için tren istasyonunun yanındaki yeni sağlık merkezine gittim. Fakat var olan on beş Allgemeinde (genel doktor) doktorun hepsi de ful doluydu. Kendime doktor bulamadım anlayacağınız.”

Yüzüme baktı. Gülümseyerek: “Peki, burayı yani beni niye tercih etmediniz?” diye sordu.

“Çünkü o mekân yeni… Bu eski mekândan dolayı burayı tercih etmek istemedim. Bir diğer husus; geçen yılsonu Zürich’te başka bir doktora gitmiştim. Aile doktorunun onayını almam gerekiyormuş. Bu yüzden faturanın bir miktarını kendim ödemek zorunda kaldım. Geçenlerde sigortama gidip aylık limiti yükselttim. Aile doktorumun onayı olmadan istediğim yerde istediğim doktora gidebilirim artık. Geçen ay yıllık test yaptırmak için kulak burun boğaz doktoruna gittim. O da emekliye ayrılmış, yerine yeni İsviçreli Romanş dili konuşan genç bir kadın doktor gelmiş. Sonra kendi kendime ‘Geçen ay aynı mekânda yeni bir doktora gittim. Buraya da pekâlâ gidebilirim,’ dedim.”

İstifini bozmadan: “İstediğiniz aile doktorunu tercih etmekte özgürsünüz Bay Güner!” dedi.

“Size bir şey sorabilir miyim Bay Bonano?” dedim.

“Lütfen..!” dedi.

“Yeni sağlık merkezinde onca doktor olmasına rağmen neden Graubünden Kanton’unda doktor eksikliği var, bu doktor sınırlamasını kim belirliyor? Eğer bu sınırlamayı Kanton Başkanı yapıyorsa onu Federal Meclise şikâyet etmeyi düşünüyorum. Bir sürü genç başıboş sokaklarda dolaşıyor Bay Bonano!”

“Kanton Başkanı’yla ilgili bir sorun değil! Fakat yeni genç doktor adaylarını buraya çekmek için modern sağlık merkezleri inşa edebilir. İsviçre’de sadece dört tane tıp fakültesi var. Yüz doktor emekliye ayrılıyor fakat yerine de seksen yeni genç geliyor sadece. Tıp fakültesini orda bitiren o kantonda iş bulup kalıyor ya da orada eşiyle birlikte kaldığı için gelemiyor. “

“Peki, yüz doktor emekli oluyorsa neden yerine yüz on veya yüz yirmi yeni doktor yetiştirilmiyor Bay Bonano?”

“Bu ülkede tıp fakültesini bitirmek kolay değil de ondan!”

”Bu kantonda Almanca, İtalyanca, Romanşça üç resmi dil var. Romanşça dilini konuşanların da beş diyalekçesi var. Siz İtalyan asıllı ve İtalyanca konuştuğunuz için burayı tercih ettiniz sanırım…”

“Evet, bu kantona gelmemin nedenlerinden birisi bu üç resmi dilin ikisini konuştuğum için tercih ettim.”

Konuşmalarımdan bir şeyler çıkarmış olmalı ki; “her şey yolunda mı Bay Güner?” diye sordu.

“Bundan uzun süre önce teknoloji sayesinde, kendi içindeki ışığı ile insana huzur veren bir evrensel düşünce bilgesini buldum. O bilgenin ışığıyla bilinçaltımdaki negatif düşünceleri temizleyerek huzura kavuşuyorum…” dedim.

Yüzünde bir gülümseme belirdi. Gözlerine baktım. Gözlerinin içi ışıldıyordu adeta. Başıyla onayladı beni. Daha sonra süresi dolmuş olan yıllık eczane reçetemi de yazıp verdikten sonra teşekkür ederek yanından ayrıldım. Tekrar eve dönmek için –ev dediysem de şimdilik bir stüdyo; yani geçici bir yer- tren garına gittim. Bu kez hızlı trene değil köy köy duraklarda duran trene bindim.

Yaklaşık bir haftadan bu yana -mayıs olmasına rağmen- dağların yükseklerine kar, alçak yerlerine de her gün yağmur yağıyordu. Bugün ise hava günlük güneşlik… Bu güneşli havada yürüyüş yapmamak olmazdı. Eve varmama üç durak kala trenden indim. Güneşle öpüşerek yola koyuldum… Titreşim alanımdaki dorukları karlı manzaranın birkaç karesini de çekmeyi ihmal etmedim. Patika yoldan yürüyerek, kuşların cıvıltısı, börtü-böceğin arasından uçuşan arı vızıltısı binbir ses harmonisi oluşturmuş, baharın son demi ilkyazın başlangıcı bahçelerde türlü renklerde açan ıtır çiçeklerinin kokusuyla bir hoş oldum…

Ey evrenin parçası olan insanlık; 0-7 yaş arasında oluşan bilinçaltı çocukluğum yaralıdır… Bu yaşıma dek -bilerek veya bilmeyerek- bazı kimseler yaralı yanıma durmadan tuz bastı. Yaralı bilinçaltımın acısından dolayı zaman zaman istemeyerek de olsa birçok kişiyi kırdım. Ve bu bende büyük kayıplara neden oldu. Bu kayıplar arasında hemen hemen bir çeyrek asır hayatımı paylaştığım insan da vardı. O insana aynalık yaptım. 0-5 veya 0-7 yaş arasındaki bilinçaltının yaralı çocukluğu bana çekildi ve birlikteliğimiz süresince o yaralı bilinçaltının olumluya meyletmesi için gözlerini açtım diye düşünüyorum… Lakin yaklaşık bundan sekiz ay evvel bilinçaltı yaralı yanımın -kendimin onun beyninden silinmesine sebep olduğumu- söylemişti bana. Ayrıca ‘İnsanları sevmeye çalış İsmail’ cümlesi üzerinde aylarca düşünüp durdum. Sarsılmıştım. Umutsuzluk içindeydim. Şefkatli gardaşım uzakta da olsa desteğini benden esirgemedi.

Sonra bundan birkaç ay önce bu harika teknoloji üzerinden bu kâinatın aynası ve de Tanrı’nın özü bilgem sayesinde ‘evrende iki büyük enerjinin olduğunu ve en büyük enerji potansiyelinin sevgi olduğunu, ikinci büyük enerjininse korku’ olduğunu idrak ettim. Tabi ki bende tercihimi yine sevgiden yana yaptım. Beyninden beni silen insanı da sevgiyle uğurlamak düşer diye ikna ettim kendi kendimi…

Hani Anadolu topraklarında bir deyim vardır, “Doğanın kanunudur; çocukluğu sıkıntıyla geçenlerin bazıları ya zalim olur ya da âlim…” Ne mutlu bana ki çok şükür kimseye zulüm etmedim.

Henüz katılımcı bir edebiyatçı olamadıysam da izleyici bir edebiyatçı olarak şu an yayımlanmış birkaç eser kaleme aldım. Şu anda henüz yayınlanmamış bir eserimin yazımı da bu yıl içinde tamamlanmak üzere… Umarım tensel ömrüm uzun sürer ve sağlıklı olur da evrendeki en büyük enerjiye kavuşarak katılımcı bir edebiyat eseri sizlere muştularım.

Evrenin bolluk ve bereketi sizlere aksın…

Sizler mutlu olun ki bizde huzur bulalım…

Sevginin ışığı dermanınız olsun…

Vicdanımdır kıblegahım mademki ben bir insanım!
***
18 Mayıs 2018 / Chur - İsmail Güner